Pek disiplinli bir blog yazarı olmadığım pekçoğunuzun malumu. Dönem dönem büyük bir motivasyonla “merhaba”, “yeniden merhaba”, “bir kez daha merhaba” diyerek buralara döndüğüm ve çoğu..
On gündür yaz gribi gibi bişey oldum. Londra’nın yazı yok gribi var vallahi!. Önce haşat olup şöyle birkaç gün yattım. Sonra tam yavaş yavaş toparlıyorum..
Meksika’dan döneli neredeyse iki ay oldu… Bir seyahatin ardından yazacaksam, olabildiğince erken bir zamanda, henüz anılar tazeyken yazmayı tercih ediyorum detayları unutmamak için. Bu sefer vakit..
Yani okunduğu şekilde söyleyecek olursak; Wa-hah-ka! Meksika seyahatimin en akılda kalan kısmıydı Oaxaca. Rengarenk bir şehir ve kültür. Mutfağı ise bana göre pek şahane olan..
Şuraya Mexico City’e dair ne yazayım diye bakıp bakıp duruyorum, yazıp yazıp siliyorum. Mexico City, Meksika gezimin başlangıç noktasıydı. Fakat böylesi devasa bir şehirde sadece..
Bal yapmayan arı gibiyim son dönemlerde. Bloga yeni yazı yazmak istiyorum ama yazmıyorum, daha çok kitap okumayı planlıyorum ama elime aldığım her kitap yarım kalıyor,..
Havana ve Vinales’ten sonra Trinidad, Küba gezimin üçüncü ayağıydı. Trinidad’a dair yazmak istiyorum ancak niyeyse aklıma “Trinidad çok güzeldi” demek dışında birşey gelmiyor. Evet çok..
Yolculuk sabahı bir heyecanla uyanıp hazırlanıyorum. Her yolculuk öncesi nükseden obsesyonlarımı elimden geldiğince bastırmaya çalışıyorum ama yine de başaramıyorum. Yine evden çıkmadan önce muslukları, ocağı, fişleri..
Aramak istediğiniz metni yukarıya yazın ve Enter tuşuna basın... Aramayı iptal etmek için Esc tuşuna basın...