Hafıza ne garip şey! Neyi nasıl hatırlayacağını hesap edemiyorsun… Seni alıp bir anda unuttuğun bir hatıraya savurabiliyor… Sen ne olduğunu anlayamadan hem de…
Misal, geçenlerde annemlerdeki odamda eski kasetlerin bulunduğu kutudan Sezen Aksu Söylüyor kasedini bulup ertesi sabah ise gidiş yolunda arabada dinlemeye koyuldum. Dinlemeye başlar başlamaz da kendimi işe gidiş yolunda değil de bir anda annemle babamın önde oturduğu arabamızın arka koltuğunda buldum… 10 yaşlarındayım, Mağusa’ya gidiyoruz, yanımda kardeşim oturuyor, ben ise çocuk hissiyatımla neye üzüldüğümü bilmeden şarkılardan dolayı duygusallaşıp camdan dışarıyı izliyorum. Çok acayip! Yıllar yıllar sonra yine Sezen Aksu şarkıları ardı ardına çaldıkça, ben o sabah biraz duygusallaştım, gözlerimin kenarına az biraz yaş biriktirdim, yılların bu kadar çabuk geçip gitmesine içerledim, şarkı sözlerini gayet hatırladığımı şaşkınlıkla farkedip şarkılara eşlik ettim ve adeta bir zaman tünelinden geçip 80’lerin sonu 90’ların başına gittim… Sırf Sezen’in şarkıları ve sesi ile…
Örneğin Levent Yüksel’in ilk albümü olan Med Cezir de beni her seferinde nerede olursam olayım alır ve 1993 Yazı Onur Camping günlerime götürür. O Yaz Onur Camping’de annemlerle ve köpeğimiz Larry ile birlikte çadır kampı yapmıştık ve hep bu albümü dinlemiştik. Arabada ve benim kırmızı portatif kasetçalarım sayesinde geriye kalan her yerde… İşte nasıl da hafızama kazındıysa; Med Cezir albümü benim için bir başka zaman tüneli… Bu albüm sayesinde adeta bir parmak şıklatmasıyla teenagerlık yıllarıma, o dönemlerdeki hislerime gidiyorum. Öyle apansız hem de… Kardeşim köpeğimizle denizde eğlenirken, cilt rengimin daha da koyulaşmasını istemediğim için, yine o ağacın gölgesinde oturmayı tercih edip ardı ardına Barbara Cartland romanları okurken buluyorum kendimi. Zaten hücrelerime kadar yerleşmiş olan naif romantizmin müsebbibi hep o Barbara Cartland kadını ve 93 Yazıdır!
Bende buna benzer etkisi olan bir albüm daha var ki; o da beni her daim Lise iki Yazımın gecelerine götürür. Çok sıcak bir gün daha bitmiş ve uyumak için odama gitmişim. Odamın açık penceresinden gecenin serini içeriye dolarken ben de “slow” şarkıların olduğu tarafı döndüre döndüre dinleyerek önce hayallere sonra da yavaş yavaş uykuya dalıyorum… The best of MFÖ albümü… Hala ne çok severim o albümü, hala ne kadar mutlulukla dinlerim… Ankara’da Atakule’nin altındaki bir kasetçiden almıştım. Hatta kardeşceğizim de bir kaset almak istemiş, herhangi bir sanatçıya özel bir ilgisinin olmadığı yaşlarda olduğundan ne alacağını bulamamış ve Küçük Emrah’ın ilk ve tahminim son pop denemesi olan Haydi Şimdi Gel albümünü almıştı. Hala bugün oldu hatırlayıp güleriz. O albümdeki Taksi şarkısının Hey hey hey taksi, Bütün işlerim gitti aksi, Heeeey dur taksi… diye başlayıp giden sözlerini eksiksiz hala biliyorum misal! Bende kalıcı bir hasar bıraktı ama kardeşimin müzikle olan ilişkisi gayet sağlıklı ilerledi, hatta müzik denemeleri bile yapıyor! Emrah etkisi midir nedir!
Neyse anılara dalınca sözü döndürdüm dolandırdım biraz ama ben mevzuyu esas bu brownieye getirmek istiyorum… Konunun başına dönecek olursam, hafıza garip bir şey… Misal bu brownie, Londra’da yaşadığım dönemde ofisin hemen yakınında bulunan Gail’s Bakery’de yediğim brownie. Londra’da en sevdiğim yerlerden birisi olan Gail’s Bakery’e bazı öğle aralarımda gider, karnabaharlı sandviç ya da keçi peynirli salata yer, eğer kaçamak yapma modundaysam da bir brownie siparişi verip iş arkadaşımla paylaşırdım. Çoğunlukla cam önündeki tabureli kısma oturur, bu esnada tam da öğle yemeği vakti olduğu için oldukça hareketli olan sokakta gelip geçen Londra’nın her daim renkli karakterlerini izler, hem o brownienin muhteşem tadıyla kendimi mest eder hem de ofise dönmeden önce bir kafayı dağıtma molası vermiş olurdum.
Ürünlerini bu kadar sevince, en meşhur tariflerine yer verdikleri kitabını da almıştım Gail’s’in. Yemek kitaplarım arasında da en sevdiklerimden biridir o günden beri… Sonunda da bir fırsat yaratıp bu brownieyi denedim. İlk denememi orjinalindeki gibi pecan ceviz ile yaptım ama diyetteyim ve bozmak istemiyorum diye dirayet gösterip yemeden arkadaşlarıma gönderdim.
İkinci denememde elimde pecan kalmadığı için fındık kullandım. Bir akşam buzdolabında dinlendirdikten sonra da sabaha fotoğraflarını çekmeye başladım. Ama bu sefer geçen seferki gibi dirayetli duramadım, durmak istemedim. Yemişim diyetini dedim ve sabah sabah kahvemin yanında bir parçayı tadını sindire sindire yuttum!
O bir dilim brownienin tadı ağzımda yayıldıkça ben kendimi bir Londra öğleninde Gail’s’in taburesinde otururken buldum. O cıvıl cıvıl sokakta, gelen geçene baktım bir süre, browniemin yanında kahvemi yudumladım yine, saatimi yoklayıp artık ofise dönmeliyim dedim ama yerimden de kalkmak istemedim… Bu sefer de zaman tünelinin anahtarı bir dilim brownie oldu…
Ayrıca bu brownieyi niye bu kadar sevdiğimi de hatırlamış oldum yeniden… Çünkü sevilmeyecek gibi değil…
Fındıklı Brownie
Tarif Roy Levy’nin Gail’s Artisan Bakery Cookbook kitabından alınmıştır.
Tarifte kullanılan bardak, yemek kaşığı ve çay kaşığı ölçüleri Amerikan ölçü sisteminde kullanılan cup, tablespoon ve teaspoon’un karşılığıdır.
Malzemeler
- 170 gr. (3/4 su bardağı) tereyağ
- 200 gr. bitter çikolata- kabaca parçalanmış (en az %70 kakao oranına sahip olmalı)
- 100 gr. çikolata – kabaca parçalanmış (%50 kakao oranına sahip olmalı)
- 45 gr. (1/2 su bardağı) kakao
- 130 gr. (1 su bardağından 1 yemek kaşığı eksik) un
- 1 yemek kaşığı öğütülmüş deniz tuzu
- 5 yumurta
- 200 gr. (1 su bardağı) beyaz şeker
- 120 gr. (1/2 su bardağı+ 2 yemek kaşığı) kahverengi şeker (mümkünse muscovado)
- 1 çay kaşığı vanilya özü (isteğe bağlı)
Yapılışı
1- Fırınınızı 170 dereceye ısıtmaya başlayın ve 20×30 cm’lik fırın kabınızın içine kenarlarından taşacak şekilde bir parça yağlı kağıt serin
2- Tereyağı ve çikolataları sıcak su dolu bir tencerenin üzerine oturttuğunuz başka bir kabın içinde benmarie usulü eritin. Tencerenin üzerine oturttuğunuz kabın tabanının suya değmemesine dikkat edin ve ara ara karıştırarak tereyağı ve çikolatayı güzelce eritin. Kabı ateşten alıp içine kakaoyu katın ve bu karışımı derin bir kaba aktarın. Hafifçe soğuması için bir kenarda bekletin.
3- Başka bir yerde unu ve tuzu harmanlayın. Yumurtaları ve şekeri de, şeker güzelce eriyinceye dek bir başka kapta çırpın. Daha sonra yumurtalı karışımı yavaş yavaş, ve bir yandan da çırpmaya devam ederek, çikolatalı karışıma ekleyin. Son olarak da unlu karışımı ve vanilyayı ekleyip çırpmaya devam edin. Yumuşak ve parlak bir kıvam elde edeceksiniz.
4- Karışımı yağlı kağıt serili fırın kabına aktarıp üzerine fındıkları eşit şekilde dağılacak şekilde serpin. Fırına verip 25-40 dakika pişirin. Pişirme süresinin sonunda brownienin ortasına batırdığınız kürdanın üzerinde yapışkan parçalar olmalı ama tamamen ıslak hamur kıvamında da olmamalı. (Bu aşamada brownie size pişmemiş görünebilir ancak fırından çıktıktan sonra da kendi ısısının etkisiyle pişmeye devam edeceğinden yumuşak kalmayacaktır.)
5- Fırından çıkardığınız brownieyi fırın kabının içinde soğumaya bırakın. Oda sıcaklığına gelince, servis etmeden önce üzerini streç film ile kaplayıp bir gece buzdolabında dinlendirin.
- Bu tarifin bence kritik kısmı pişirme süresini ayarlamakta ama kıvamı pişirme süresine bağlı olarak daha yumuşak ya da daha sert olsa da her şekilde pişmiş ve lezzetli olacaktır.
- Dilerseniz üzerine serpmek için fındık yerine ceviz ya da badem de kullanabilirsiniz. Ben fındığın tadını çikolataya çok yakıştırıyorum ve bu tarifte de çok güzel gitti.
- Buzdolabında bekletme kısmı bir miktar sabır gerektirse de brownienin tadı çok güzel oturuyor.
- Tuz miktarı gözünüze fazla görünebilir ama bence bu tarifteki gizli malzeme bu. Çikolatanın yoğun tadını çok güzel dengeleyip, öne çıkarıyor.