Üç koca ay süren uzun yaz tatilleri… Bugün geriye dönüp baktığımda gülümseyerek hatırladığım ve çocukluğumun değişmeyen bir parçası olan o çocukluk yazlarım…
Çocuktuk ve hayatımızda en bol olan şey zamandı. Okullar kapanıp da işimiz gücümüz aylaklık etmek olunca, hayatımız bir vakitten sonra rutin ve sıkıcı gelirdi. Çoğul konuşuyorum çünkü bu yaz tatillerimin hiç değişmeyen kahramanı kardeşim Azad da hep yanımdaydı. Annem ve babam çalıştığı için haliyle sabah çıkıp akşamüzeri eve dönüyorlardı. Okulumuz Lefkoşa’daydı biz ise köyde yaşıyorduk. Okul arkadaşlarımızın hemen hepsi Lefkoşa’da kalıyordu ve pek görüşemiyorduk. 80’li yılların sonu 90’lı yılların başıydı. O yıllarda hayat daha mı yavaş akıyordu yoksa biz çocuktuk da zamanı farklı mı algılıyorduk bilemiyorum doğrusu. Ama günler çok uzun gelirdi o dönemler. Hava da olabildiğince sıcak. Bekle ki akşamüzeri olsun, hava serinlesin de kendini sokağa atabilesin. Bu arada anne-baba da eve dönmüş olsun ve hayat gözüne daha güzel görünmeye başlasın…
İşte bu sıkıcı günlerin benim için en renkli üç motifi; yukarıda da bahsettiğim gibi canım kardeşceğizim Azad, Uzun bacaklı baba ve köye gelen seyyar dondurmacı!
Kardeşim benden üç yaş küçük. Benim gibi kardeşiyle arasındaki yaş farkı 2-3 yıl olanlar çocukluk yaşlarında bunun ne anlama geldiğini gayet iyi bilecektir. Bu, bol muhabbet ve bir o kadar da kavga demek. İşte biz de biraz kavga biraz oyun geçinip gidiyorduk. Ve öğle saatlerini sabırsızlıkla bekliyorduk. Çünkü öğlenleri TRT’de yaz boyunca çocuk kuşağı yayınlanıyordu. İşte o anlarda geçmek bilmeyen zaman hızla akıp gitmeye başlardı. Hele ki Uzun bacaklı baba isimli çizgi film başlayınca. İkimiz de bayılıyorduk bu çizgi filme… Judy’e ne olacaktı acaba? işte onu çok merak ediyorduk o zamanlar… Hala bugün oldu, oturur kardeşimle o çizgi filmi anarız. Çok güzeldi çok…
Bir de köye gelen seyyar dondurmacı vardı ki gururla söylemek isterim (ben niye gurur duyuyorsam-muhtemelen kurduğum duygusal bağ yüzünden) o dondurmacı bugün Kıbrıs’ın en büyük dondurmacısı. Hala harika dondurmalar yapmaya devam ediyor… İşte bu dondurmacının büyükçe bir arabası vardı. Bangır bangır müzik çalarak köye geliyordu ki müziği duyan çocuk dondurmacının geldiğini anlasın. Biz de zaman içerisinde o dondurmacının müziğine Pavlov’un köpeği gibi tepki vermeye başlamıştık. Müziği duyar duymaz kardeşimle birlikte hareketlerimiz hızlanmaya başlıyor ve evin içinde ya da bahçede annemi bulmak için deli gibi koşuşturuyorduk. Aynı anda da “anneeee paraaaaaa!” diye bağırıyorduk ki vakit kaybetmeden annem dondurmacının geldiğini anlasın ve bizim evin önünden geçip gitmeden, parayı alıp bahçe kapısına çıkarak dondurmacıyı yakalayabilelim! Aksi takdirde aşağı mahalleye koşmak gerekecekti…
Koşarak dondurmacının geçeceği yol kenarına çıkıyorsun, seni gören dondurmacı duruyor. Boyca senden daha yüksekte olan camdan dondurmacıya parayı uzatıyorsun ve “bir karışık” diyorsun. Dondurmacı da bir külah üzerine rengarenk dondurma toplarını dizip sana uzatıyor. Dondurmacının kaşığına kadar ince detaylarıyla aklıma kazınmış olan bu sahne çocukluğumun vazgeçilmez ritüellerindendi…
Hatta bir keresinde hiç unutmuyorum, dondurmamı aldım mutlu mutlu eve doğru yürüyorum, dondurmacı da arabasını sürüp gitmiş. Tam yalamaya çalışıyorum ki külahın üstündeki bütün dondurma pat diye yere düşüyor. işte o anda ben, elimde boş külah, gözüm yere düşen dondurmada kalakalıyorum ve aklımda fon müziği olarak Orhan Gencebay’ın “kaderin böylesine yazıklar olsun!” şarkısı çalmaya başlıyor…
Normalde hafızam berbattır. Çok şeyi maalesef unutuyorum. Ama bu minicik anıyı nasıl olur da bu kadar net hatırlayabiliyorum hala şaşırıyorum. Yiyemediğim o dondurmanın acısı içime nasıl oturduysa demek ki!
Bütün bunları niye mi anlatıyorum? Çünkü çocukluğuma dair anıları hatırlamak beni mutlu ediyor. Ve bir de dondurmayı ne kadar sevdiğim net olarak anlaşılsın istiyorum. Sonuçta ben de dondurma uğruna bedeller ödemiş bir çocuk sayılırım!
FISTIK EZMELİ DONDURMA
Tarif Bruce Weinstein’ın The Ice Cream Book isimli kitabından alıntı yapan Saveur’dan adapte edilmiştir.
Tarifte kullanılan bardak, yemek kaşığı ve çay kaşığı ölçüleri Amerikan ölçü sisteminde kullanılan cup, tablespoon ve teaspoon’un karşılığıdır.
Malzemeler
- 1 su bardağı, 235 ml. süt
- 3/4 su bardağı, 150 gr. şeker
- 3 yumurta
- 1 su bardağı, 240 gr. fıstık ezmesi
- 1 1/2 su bardağı, 300 ml krema
- 2 çay kaşığı vanilya özü
- 1 su bardağı, 160 gr. doğranmış tuzlu yer fıstığı (1/2 su bardağı içine katmak için, 1/2 su bardağı üstüne serpmek için-isteğe bağlı)
Yapılışı
- Sütü küçük bir tencerede ısıtın. (kaynama noktasına gelmeden ateşten alın) Bu esnada şeker ve yumurtaları başka bir kapta iyice çırpın
- Sıcak sütü azar azar yumurtalı karışıma ekleyin. Bir taraftan da yumurtalı karışımı çırpmaya devam edin. Bu karışımı tekrar tencereye alın ve orta seviyeye getirdiğiniz ocağın üzerinde tahta bir kaşıkla sütlü karışım hafifce kıvamlanmaya başlayıp da kaşığınızın arkasından kolayca akmayıncaya dek yaklaşık 5 dakika boyunca karıştırın
- Tencereyi ateşten alın ve karışıma 1/2 su bardağı fıstık ezmesi ekleyip karıştırın
- Karışımı büyükçe bir kaba aktarın ve bu kabı da buzlu ve soğuk su dolu genişçe bir başka kabın içine oturtun. Soğuyana dek ara ara karıştırın. Soğuduktan sonra vanilya özünü ve kramayı ekleyin
- Kabın üzerini streç filmle kaplayıp iyice soğuyana kadar 6-8 saat buzdolabında bekletin
- Bu sürenin sonunda soğuyan karışımı dondurma makinenizin haznesine koyup makinanızı talimatlarına uygun şekilde çalıştırın. Karışımı dondurma makinesinden almadan yarım dakika önce 1/2 su bardağı doğranmış yer fıstığını ekleyin
- Karışımı dondurma makinanızdan saklama kabınıza aktarın içine kalan 1/2 su bardağı fıstık ezmesini ekleyin ve karıştırın
- Dondurmayı hava almayacak bir saklama kabıyla buzlukta muhafaza edin ve servis etmeden 15-20 dakika önce buzluktan çıkarın ki rahatça servis edilebilsin
- Servis etmeden önce üzerine kalan 1/2 su bardağı yer fıstığını serpebilirsiniz. (isteğe bağlı)