Sabah dışardan gelen köpek havlamaları ile gözümü açıyorum. Bir an uyku sersemliği ile nerede olduğumu anlayamıyorum ama sonra o bir anlık boşluğun ardından nerede olduğumu hatırlıyorum ve gülümsüyorum: Evdeyim! Yani annemlerin evinde ama hangi şehirde ne kadar uzakta yaşıyor olduğumun bir önemi yok, burası benim için hep “Ev”.
Odamın panjurunu aralıyorum, içerisi güneşin parlaklığıyla aydınlanıyor ve aynı anda odama bahçedeki kuşların sesi doluyor. Mis gibi bir Bahar günü başlıyor belli ki!
Annemle hızlı bir günaydınlaşmanın ardından balkona çıkıyorum oğlanlarla günaydınlaşmaya. Toby, Miço ve Odie- Köpeklerimiz, yani benim canikolarım. Sağolsunlar öyle bir sevinçle karşılıyorlar ki insanı, Allahım ne çok sevenim var diyorsun! Ve bu ritüel her sabah hiç değişmiyor, aynı coşku hep devam ediyor.
Günaydınlaşma faslının ardından kendime bir kahve yapıyorum ve oğlanlarla birlikte bahçeyi turluyoruz. Bahçe en güzel zamanında. Cemile coşmuş, etraf yemyeşil, babamın enginarlar kuduruk durumda, kuş sesleri, horozun ötüşü, etrafta dolanan kedilerimiz… Oh be diyorum, evde olmak ne güzel!
Tekrardan evin ritüeline karışmanın keyfini hatırlıyorum. Annemle çardağın altına oturup muhabbete başlıyoruz. Babam uyanmış, bizim bahçede olduğumuzu farketmiyor, camda durmuş dalgın dalgın etrafı izliyor. Toby balkonda oturuyor, Miço ile Odie gelen geçene havlamakla meşgul, arada bir Nisan yağmuru iniyor ama hava olabildiğince ılık. Mis mis!
Az sonra teyzemi arıyorum, hadi diyorum hemen kalk kahveye gel! İkiletmeden geliyor. Ben yokken neler neler olmuş kaynatıp arayı kapatıyoruz.
Annem sen gitmeden mutlaka bahçedeki enginarlardan dolma yapalım diyor. Bayılırım! Yapalım tabii ama ben yapacağım diyorum. Kıbrıs’taki günlerim çok kısıtlı olunca enginar dolmasına sıra gelemiyor maalesef ama sürpriz yaparak Almanya’dan gelen kardeşimle bahçenin enginarlarından güzel bir kızartma yapıyoruz.
Azad ile bahçede aylaklık ederken ne pişirsek acaba diye konuşuyoruz, patatesli enginar kızartması yapalım üstüne de yumurtayı kırıverelim diyorum. İlk başta burun büküyor sonra tamam diyor. Enginar toplamak için bahçeye dalıyoruz birlikte. Sonra hızlıca ayıklamaya duruyoruz topladıklarımızı ama biraz abartmışız enginar toplama işini, bizimkisi enginarlı patates kızartması değil patatesli enginar kızartması oluyor. İçine babamın yetiştirmeyi başardığı kuşkonmazlardan da ekliyoruz, yumurtalar ise kendi kümesimizden.Enginarlı kızartmanın yanına yaptığımız salatanın yeşilliklerini de yine bahçeden topluyorum. Vay be diyorum havamız batsın! Balkondaki masayı hazırlayıp geç öğle yemeği için ailece oturuyoruz masaya. Yemek nefis olmuş. Kardeşceğizim ne pişirse güzel pişirir zaten!
Kümesteki tavuklardan birkaç tanesinin yumurtalarının kabukları yeşil renk. Tavuğun cinsi öyleymiş ondan oluyormuş diyor babam, ama bu durumdan mutlu olduğunu bir arkadaşıma vermek için bir poşete yumurta koyduğumu duyunca “yeşillerden de koydun mu?” diye sormasından anlıyorum!
Tavuklar bu ara yumurtlama işini abartmış zaten anladığım kadarıyla, aralarında bir iki şuursuz var, kümeste münasip bir köşe yerine akıllarına esen yere bırakıyorlar yumurtalarını. Sonra kümesin yanından geçip giderken bir bakıyorsun kümesin orta yerinde 3 tane yumurta duruyor.
Bu kümesin bir de kedisi var. Boncuk! Bu Boncuk kedisi kendi aldığı bir kararla tavuklarla yaşıyor. Koca bahçe var ama Boncuk çoğunlukla ya kümesin içinde ya da kümesin damında oturuyor. Anneme göre tavuklara arada sırada yemek artığı verildiğini keşfettikten sonra böyle olmuş!
Yemeği yiyoruz, biraz sohbet muhabbetin ardından ben kendime çay yapacağım birşey içmek isteyen var mı diyorum, annem “ben bir kahveni içerim” diyor, kardeşim “ben de” diyor, babama bakıyorum “yok ben uzanacağım” diyor ve günlük öğleden sonra uykusu için o odaya ben de kahveleri yapmak için mutfağa geçiyorum.
Hava ılık, üzerimde yemek sonrası rehavet, havada pişmekte olan kahvenin kokusu, dışardan kulağıma çalınan annemle kardeşimin muhabbeti… Durup gülümsüyorum… Ve içinde olduğum ana şükredip oh be diyorum bir kez daha, evde olmak ne güzel…