S

Su Çok Güzel Gelsenize

Ankara’da öğrenci olduğum yıllarda 7. Cadde’de atari salonu gibi bir yer vardı. Şimdikilere atari salonu desen anlarlar mı! Sanmam… Hiçbir zaman bu tarz oyunları seven bir insan olmadım ama bazen o salonun önünden geçerken kendimi, deliklerden başını uzatan fare ile rakun karışımı oyuncakların kafasına tokmakla vurup tekrar deliğe sokulan oyunu oynarken bulurdum. Nasıl güzel bir hissi vardı o oyunun hala aklımda. Tokmak dediğim şey de sünger üzerine sarılı deri parçasından yapılmış kalın saplı bir şeydi. Vurduğunda tok bir hissi vardı. Başını uzatan rakunumsu oyuncağın kafasına “al sana, al sana” diye çakıp yerine geri döndürdükçe bir tatmin hissi ki sorma gitsin…

Bu aralar da ihtiyaç duyduğum his tam olarak bu… Elime şu kalın saplı tokmağı alayım başını uzatanın kafasına indireyim. Önce evimin sokağında dikilerek her şeyin içine eden, ne dağ ne deniz manzarası bırakan, Çin Seddi çakması şu koca koca zevksiz apartmanların tepesine indireyim. İndireyim ki geldikleri yere geri gitsinler… Bir daha görmeyim… Hazır tokmak elimdeyken, mahallenin arka plan sesini hiç susmayan bir beton dökme makinesi uğultusuna döndüren aletin tepesine de indireyim bence! Hava serinledi diye klima çalıştırmadan camım açık uyumaya çalıştığımda; halihazırda yaptıkları binaların alnına çaktıkları kocaman ışıklı tabelalar yetmemiş gibi, son yavrumuz devasa apartmanı yapan vincin tepesine de astıkları, yattığım yerden gözümü alan ve hayatımı taciz etmeye devam eden ışıklı reklam tabelasının, ve hatta vincin de kafasına tokmağı indireyim bir koşu bence… Onlar da geldikleri yere geri dönsünler!

Hazır elime tokmağı aldım ya elimi korkak alıştırmayım diyorum…Evlerin pimapen panjurlarına, her yere doldurduğumuz çirkinler çirkini ruhsuz apartmanlara, çöpünü arabanın camından dışarıya fırlatan hadsizlerin kafasına, sabahın saat 3’ünde apartmana taşınmaya karar verip, etrafta kendilerinden başka kimse yokmuş gibi bangır bangır bağıran ve beni uykudan uyandırıp apartmanın deli teyzesi rolüne sokup saç baş tarumar bir şekilde iki kez kapılarına diken komşularımın kafasına da indireyim tokmağı. Geldikleri yere gitsin hepsi, bir daha da çıkmasınlar…

Bu aralara modum “delirium”… Herşey ama herşey gözümü tırmalıyor. Maskesini çenesinde gezdirenlere “sen aptal mısın yoksa mankafa mısın! O maskeyi niye öyle takıyorsun” demek istiyorum misal. Gerçi, birkaç kez “sen aptal mısın” kısmını içimden söyleyip, kibarca “maskenizi niye düzgün takmıyorsunuz” dedim. Hiçbirşey demeden, ama tahminim içten içe bana söverek yanımdan uzaklaştılar. Yokmuşum gibi, hiçbirşey dememişim gibi, “ aaa deli mi ne!” der gibi.

Kimle konuşsam konuyu ne yapıp edip Kıbrıs’taki şehirlerin, yolların, sokakların içler acısı haline getiriyorum. Kendime gıcık oluyorum sonra. Takıntılı deliler gibi bir şey oldum. Hayır sanki konuşup da milleti darlayınca noluyorsa! Ya da buraya yazınca! Ama zaten yazdıklarımı da birisinin okuduğunu düşünmüyorum. Bu benimkisi anlatıp anlatıp deşarj olma hali. Hani çözümsüz bir konuda içiniz şişer, ne yapsanız olmaz ama sonra bir fırsat bulup yakın arkadaşınıza içinizi dökersiniz, muhabbetin sonunda derdiniz hala çaresizdir ama size bir rahatlık gelmiştir; hatta, konuyu az önce hayatın tüm yükünü taşıyan siz değilmişsiniz gibi “Geçen şahane bir bluz aldım, bekle göstereyim sana…”ya bağlarsınız ya, onun gibi bir şey benimkisi… Anlat anlat açılırsın hali…

Memleketin siyaseti desen tam bir “aman be hadi kalk kaynaşalım kız, çakkıdı çakkıdı oynaşalım kız, azıcık alttan azıcık üstten, hoppidi hoppidi hoplatalım kız” vakası. Memleket böyle de dünya farklı mı sanki, heryerden delilik akıyor üzerimize. Twitter ve Facebook hesaplarımı kapattım. Sosyal medyadan uzaklaşayım, belki daha az görür daha az bilir, daha az akla zarar kişisel iletiye maruz kalırsam huzurum kaçmaz diyorum ama yine olmuyor yine olamıyor! Akıyor akıyor akıyor…

Neyse, bu da bir dönemdir geçer diye umut ediyorum. Şimdi kafayı taktım ama hep böyle takık olmam bir yerde kabullenirim herhalde diyorum. Kendi dünyama, kendi özel hayatıma odaklanırsam olur herhalde diyorum. Hadi kalk bir denize gidelim biraz havamız değişir diyorum.

Alagadi sahili sakindir oraya gidelim… Çünkü biliyorum “havalı” bir “biiiiç”e gitsem orada daha çok sinir sahibi olacağım. Alagadi yoluna düşüyoruz. Yolda, şehrin en merkezindeki çemberin etrafına dizdikleri çirkinler çirkini tabelalara takılıyor gözüm önce. Bir otel reklamı diyor ki “Kıbrıs’ta Maldivleri yaşamak için”… Fotoğrafta da Maldiv reklamlarında gördüğümüz tipte püsküllü gazebo kullanmışlar. Hayır niye Kıbrıs’ta Maldivler atmosferi yaratmaya çalışıyorsun arkadaşım, ben anlamıyorum ki! Kıbrıs’ta Kıbrıs atmosferini pazarlamanın, Akdeniz kültürünü sunmanın suyu mu çıktı! (hoş Kıbrıs’ta pazarlayacak bir Akdeniz kültürü bırakmışız gibi…) Buraya gelip Kıbrıs’ta Maldivler’i yaşamak isteyen müşterinin tepesine de bir tokmak bence! Neyse boşver, bekleme yapma devam et diyor kafamdaki ses!

Alagadi’ye doğru sürmeye devam ediyorum. Yol boyunca tabelaları görmeye de devam ediyor gözüm elimde değil. Bu da başka bir konu çünkü aklımı tırmalayıp duran. Efendi gibi dükkanınızın, marketinizin üstüne bir tabela assanız yetmez mi! Allahım o nasıl bir tabela enflasyonudur, o nasıl alt alta üst üste tabela yığma halidir, motivasyonu nedir, nedendir! Anlayamıyorum… Bilmemne tavukçuluk yol üzerine devasa ışıklı tabelasını koymuş, yanına küçük ok şeklindeki tabelasını koymuş, yetmemiş dükkanın üzerine, önüne, sağına küçüklü büyüklü bin tane daha tabela koymuş. Tamam anladık! Oradasın, delirmenin alemi yok!  Bir tane tabela da koysan; senin hormonlu tavuklarını almak isteyen için yeterli, o yine seni görür, yine gelir. Sen niye beni tabelalarınla taciz ediyorsun ki şimdi!

Neyse ya bekleme yapmayım devam edeyim bence….

Alagadi’ye varıyorum. Aha! ve hatta oha! Alagadi’nin girişine çakmışlar siteyi! Deniz manzaralı, dışı saçma ve sahte taş kaplama, dipdibe yapılmış evlerden oluşan, muhtemelen adı “Huzur Villaları” ya da daha iyisi mi İngilizce olsun daha havalı olsun diye “Serenity Houses” filan olacak olan ve evi satın alacak, bir tatlı huzur arayan ama muhtemelen dipdibe yaşamak zorunda olacağı komşusunun birşeyine kafasını takıp aradığı huzuru bulamayacak olan sahiplerini bekleyen bir site… Onlar huzur bulacaksa, varsın Alagadi bölgesini de mahvedin, yeter ki siz mutlu olun! diyeceğim ama o kadar dibdibe bir yaşam halinde zor biraz o iş! benden söylemesi. Neyse aman bana ne yahu değil mi ama! Alan memnun satan memnun! Memleketini seven, azıcık güzellik görmek, sakinlikte huzur bulmak isteyen, bizden sonraki nesile de üç beş güzellik bırakmayı gaile edinen bizler de biraz anlayışlı olalım bence. Millet para kazanmasın mı yani. Bu mu istediğimiz! Aman zaten biz de herşeyi kafamıza çok takıyoruz yahu! Memleket kalkınıyor biz hala şikayet ediyoruz…

Ay sür hadi sür! Var artık şu sahile!

Etraf sakin, hava güzel, deniz dingin. Şemsiyemizi çakıp havlularımızı seriyoruz. Atıyorum kendimi denize.

Su çok güzel gelsenize….!

KategorilerGenel