Her Eylül ayında okulların açılma zamanı yaklaşıp da annem beni ve kardeşimi okul alışverişine çıkardığında, biraz heyecan biraz da “yine başlıyoruz işte!” melankolisi çökerdi üzerime. Okul alışverişinin en sevdiğim taraflarından birisi Deniz Kırtasiye’de yaptığım alışverişti. Orada kalem, silgi ıvır zıvır aldıkça heyecanım artar gibi olsa da, buradan aldığım kaplama kağıtları ile kaplanacak kitaplarımı almak üzere gittiğim Rüstem Kitabevinde koca koca İngilizce ders kitapları önüme dizildikçe melankoli daha ağır basmaya başlardı. Rüstem o yıllarda yurtdışından gelen kolej kitaplarının satıldığı yegane yerdi. Bu yüzden de oradan alınan o tuğla kitaplar duydunuz zilin sesini şeklinde yeni sömestirin başlamış olduğunun en büyük işaretiydi. Rüstem Kitabevi yıllarca benim için bu Eylül manzarasının değişmez aktörü oldu. Hafızamda da hep öyle kaldı. Kalmıştı…
Üniversite, iş hayatı filan derken Kıbrıs’ta dilediğim gibi vakit geçiremez oldum liseden sonra. Hep bir telaşe içinde geldi geçti sonraki yıllar. Rüstem ne ara şu anki değişim sürecini başlattı, ne oldu ne bitti bilmiyorum. Ben o kısımları kaçırmışım ama bir ara bir baktım ki Rüstem Kitabevi şahane bir yere dönüşmüş.
Şimdilerde yine eskiden olduğu gibi İngilizce kitapların çoğunlukta olduğu bir kitabevi ama öte yandan da bir kitabevinden çok daha fazlası artık. Hem bir restoranı, hem kahvecisi var mesela. Ara ara yaptıkları müzayedeler, konuşmalar, müzik dinletileri, sergiler ile bir kültür merkezi gibi de. Dekorasyon tarzları ile eskinin korunup yeni zamanlara ne de güzel adapte edilebileceğinin şahane bir örneği öte yandan da. Aslına bakarsanız, şu anda yapmaya çalıştıkları herşey bence çok kıymetli ama kişisel olarak benim en anlamlı bulduğum tavırları; Eski Lefkoşa olarak bilinen Surlariçi bölgesindeki dokuyu hiç bozmadan, eskiyi koruyarak nasıl güzel işler yapılabileceğini göstermiş olmaları.
Bizim Kıbrısımızda bu işlere pek öyle kıymet verilmez. Eskiyi yıkıp yeniyi dikmek marifet, ahşabı söküp yerine pimapeni çakmak modernlik, kocaman daha da kocaman evler yapmak zenginlik göstergesi kabul edilir olduğundan beri gözlerim/iz eskiye dair zerafete hasret kaldı. Cağğğnım eski evlere yapılan fecaat eklemeleri gördükçe içimden “iyi dileklerimi” sunmaktan bir hal olduğum için olsa gerek şöyle sade ama zevkli, sessiz ama zarif bir tavır görünce şahsen ben alkışlamak istiyorum. Milleti kolundan tutup “bakın görün a insanlar! Bu işler böyle de yapılabilir!” demek istiyorum. Bu nedenledir ki; tüm yaptıklarının ötesinde Rüstem Kitabevi benim için en çok bu yüzden kıymetli.
Aynı zamanda sadece bir dekorasyondan ibaret olmayıp, yaşayan, nefes alan, yerel sanatçıya destek veren bir yere dönüşüp, bunu yaparken de yerelin tekdüzeliğinden sıyrılıp bu işlerin salt folklorik yapılmak zorunda olmadığını göstermesi açısından da tavırlarına bayılıyorum.
Çok güzel işler yapıyorlar ve yapmaya da devam edecekler belli ki… Bekleyelim görelim bakalım daha neler neler olacak Rüstem dolaylarında…