Herkese Merhaba, işte buradayım… Artık Kıbrıs’tan bildiriyorum… Uzun ve yorucu bir taşınma sürecininin ardından nihayet mutfağa girebildim. Özlemişim mutfakta olmayı, bir şeyler pişirmeyi.
Farkındayım Mutfak 79’u çok ihmal ettim, daha doğrusu etmek durumunda kaldım. Bunun için epey vicdan azabı çekiyor olsam da, hazır yılın başındayken yeni yıl kararları listesinin başına “bloga daha sık yazı gir” maddesini alarak ilerleyen günlerde arayı kapatacağım umuduyla içimi ferahlatmaya çalışıyorum.
Bu arada konu açılmışken, taşınmak ne gıcık bir işmiş! taşınmayı planlayanlara tavsiyem; taşınmayın! illa ki taşınacağım diyorsanız da, taşınma sürecinde neyle karşılaşacağınızı bilerek bu işe girişin. Şimdi sizi “bireylerin taşınma sürecinde karşılaşabileceği olası sıkıntılar ve çözüm önerileri” konu başlıklı bir yazıyla bunaltmak istemediğimden işin özünü vererek konuyu kapatmayı uygun görüyorum. Size diyeceğim şudur ki; “Taşınmak ne kadar zaman planlaması yaparsanız yapın, evinizin tadilatının ustaların keyfinin istediği zamanda biteceğini baştan kabullenmektir”. Bizim bu gerçeği kabullenmemiz biraz sancılı oldu ama neyse ki o yorucu ve yıpratıcı dönemleri geride bıraktık. Artık evimizdeyiz ve güzel haber etrafta bir tane bile koli yok.
Kıbrıs’ta hayat şimdilik keyifli gidiyor. En güzel yanı da İstanbul’a kıyasla hayatımızda bazı pastoral detayların olması. Örneğin artık küçük de olsa kendimize ait bir sebze bahçemiz var. Kıbrıs’a gelir gelmez ilk iş annemle babamın evlerinin bahçesinde bizim için hazırlattığı bölüme sebze tohumları ektik. Şimdilerde rokayı, maydanozu, taze kişnişi (Kıbrıs’taki adıyla gollandıro’yu), havucu, turpu, soğanı, sarımsağı, marulu, kıvırcığı, ıspanağı marketten değil kendi bahçemizden alıyoruz. Pancarlar, kerevizler, baklalar, bezelyeler, tereler ve brokoliler ise yolda, bir süre sonra onlar da hazır olurlar.
Ayrıca bu aralar bol bol reçel yaptım ve işin güzel kısmı limon reçelinin limonlarını Sevim Teyze’nin bahçesinden, ayvaları annemlerin ayva ağacından topladık. Hazırladığım limonataların limonları, turunçları, mandalinaları ve şeker portakalları da hep böyle eşin dostun bahçesinden toplananlardı. İşte Kıbrıs’ta olmanın bu halleri çok hoşuma gidiyor.
Buralardan uzak kaldığım bu dönemde sizinle paylaşmak istediğim bir dolu tarif biriktirdim. Bugün içimizi ısıtacak bir soğan çorbası tarifiyle başlangıç yapalım, ilerleyen günlerde de beğeneceğinizi umduğum tariflerle devam edelim.
Zaten bir çorba sever olan benim en beğendiğim çorbaların başında geliyor soğan çorbası. Peynir ve taze kekik serpiştirilip çorbanın üzerine koyulan bir dilim ekmekle yapılan sunumuyla nefis olan bu çorbayı geçen kış sıklıkla yapıyordum. Geçtiğimiz günlerde tekrardan farklı bir tarifle pişirmeyi denedim, ancak ilk yaptığım şekliyle daha lezzetli olduğuna kanaat getirerek ikinci tarifin hoşuma giden yanlarıyla ilk tarifimi birleştirdim. Üzerine de balkondaki kekikten serpiştirdim ortaya bu çorba çıktı ve bence pek de şık oldu. Bakalım siz de beğenecek misiniz?
Çorbayı hazırlarken dikkat edilmesi gereken en önemli kısım soğanları kavururken sabırsız olmamak. Soğanların kahverengileşmesini beklemeden suyu eklerseniz çorbanın tadı tam istenildiği gibi olmayacağından soğanları kısık ateşte yavaş yavaş kavurarak karamelize edin. Sabırlı olun! Ayrıca ev yapımı tavuk suyu kullanmanızı öneririm. Çorbanın tadındaki lezzetin nasıl da değiştiğini farkedeceksiniz.
Hepinize şimdiden afiyet olsun….
SOĞAN ÇORBASI
3-4 kişilik
Malzemeler
-
1 kg soğan
-
2 yemek kaşığı ayçiçek yağı
-
1 çorba kaşığı tereyağ
-
1 çorba kaşığı un
-
100 ml krema
-
1 litre tavuk suyu veya et suyu (ev yapımı tavuk-et suyu kullanmanızı tavsiye ederim)
-
2 yaprak defne
-
2-3 dal taze kekik
-
tuz
-
karabiber
üzeri için
- 3 dilim ekmek
- taze kekik
- 30 gr. çedar peyniri
Yapılışı
- Soğanları yarım ay şeklinde ince ince doğrayın
- Tencerede tereyağını ayçiçek yağı ile eritin
- Orta ateşte soğanları yumuşayıncaya dek ara ara karıştırarak pişirin
- Soğanlar yumuşadıktan sonra ateşi kısın ve soğanların rengi kahverengi olana kadar karıştırarak pişirmeye devam edin
- Soğanlar kahverengi olduğunda üzerine unu serpiştirip 1-2 dakika daha karıştırarak pişirin
- tavuk veya et suyunu ekleyin
- İçine defne yapraklarını ve bir iple bağladığınız kekikleri de koyun, tuzunu ve karabiberini ekleyin
- Çorba istediğiniz kıvama gelene kadar kaynatın (ben yaklaşık 35 dakika kaynattım)
- En son aşamada içine kremayı da ekleyip bir taşım kaynatın
- Çorbayı kaselere paylaştırın. Ekmek dilimlerini kızartıp çorbaların üzerine koyun
- Üzerine rendelenmiş çedar peyniri ve taze kekik yaprakları serpiştirin
- Önceden ısıtılmış fırında 10 dakika pişirin
Esracim, merhaba..
Benim sizinle ilgili kibris tarafindan hic haberim yoktu cok buyuk bir rastlanti ile senin bloguna ulastim, Cok keyifli… Ruhuna iyi gelen bu lezzet dolu sayfalari bende takip edicem.
Yeni yasaminizda bol sans ve kolayliklar dilerim.
Merhaba Handancım.
İstanbul’dan ayrılmadan bir türlü görüşemedik, haberleşemedik.
Bloga dair güzel düşüncelerin ve iyi dileklerin için çok teşekkür ederim.
En yakın zamanda görüşebilmek dileğiyle, Sevgiler…
Esra hanim tarfinizi ilk firsatta deniycem. Ama daha yazinizi okurken ve özellikle de cektiginiz o güzel fotograflara bakarken bile sogan corbasinin o lezzetli tadini damagimda hisseder gibiyim 🙂
Soganlarin kizartma sirasinda karamelize olmasinin önemine deginmissiniz.. Soganlari cok da yipratmadan o gereken karamelize tadi elde etmek icin, hafif kizardiklarinda soganlarin icine az miktarda toz seker katip bi süre daha kizartmanizi öneririm. Sonuca sizin de sasiracaginiza eminim..
Sevgiler..
Aslında daha önce denediğim bir soğan çorbası tarifinde şeker kullanmıştım ama tadı fazla tatlı gelmişti. Muhtemelen sekeri biraz fazla koymuştum. Bir dahaki sefere sekeri az miktarda tutup tekrardan denemeli…
canımmmm.. …özlemiştik seni.. güzel tatlarla.. tatlı tatlı sohbetle.. nefis kokuların burnumda tütüyor olması çok keyifli..esracım…