Odie’nin çıkardığı sabırsızlık ifadesi sesler ile 05:45’te daha güneş doğmadan günüme başlıyorum. İstisnasız her sabah bu böyle… Adımımı yataktan aşağıya attığım anda da havaya sekmeye ve sevinçten kudurmaya başlıyor. Odie’yi bahçeye çıkarmak için kapıyı açtığım anda da karşımda bir enerji bombası şeklinde hoplayıp zıplayan Miço’yu buluyorum. Kendisini çözmemi bekliyor, bekliyor dediğim pek tabii ki oturup beklemiyor; kudurmak suretiyle hiç durmadan sevinç gösterileri yapıyor. O kadar ki bazen tasmasını çözmem için epey uğraşmam gerekiyor sabit durmadığı için. Sonra o ikisi aylardır serbest kalmamış gibi çılgınca bir sevinçle, delirmiş gibi bahçeyi turlarken ben gidip evin büyük abisi Toby’i uyandırıyorum. Tobyciğim yaşlandığından genelde diğer iki delinin sabah rutiniyle pek ilgilenmiyor. Onun kendine ait ayrı bir rutini var…
Sonrasında lastik çizmelerimi giyip içerisinde epeyce sayıda muhabbet kuşu yaşayan kafese gidip kuşların yemliklerini ve suluklarını tazeliyorum. Bu esnada Toby’nin de dahil olmasıyla üç köpek kafesin etrafında kuşları taciz etmekle meşgul oluyorlar.
Bir sonraki aşama; yan bahçeye geçip tavukları beslemek. İşe önce bahçeden tavuklar için ot keserek başlıyorum. Sonra o otları ince ince doğruyorum. Niye doğruyorum ben de bilmiyorum! Babam öyle tembihledi. E iyi madem doğrayalım! Bu esnada tavuklar beni tele yapışarak heyecanla bekliyorlar. Köpeklerin bahçenin bu kısmına geçmesi yasak dolayısıyla onlar da yan bahçeden pür dikkat beni izliyorlar. Sanırsın ki ben bir pop star olmuşum, hayranlarım coşkuyla beni izliyor. Tavukları besleyip yumurtalarını topluyorum. Tavuklardan bir tanesi ısrarla kuluçkaya oturmaya çalışıyor. Mevsim uygun olmadığı için izin vermiyoruz. Bu nedenle de istisnasız her sabah tavukların yumurtladıkları kısmın kapağını açtığımda bu tavukla göz göze geliyorum. Yumurtaların üzerinden kalkmak istemediği için inat ediyor ben de hafifçe iteklemek zorunda kalıyorum. Söylenerek kalkıyor yumurtaların üzerinden ama o tavuğun o bakışı ve söylenmesi var ya, “lanet olsun sana kadın!” dediğine o kadar eminim ki!
Yumurtaları da topladığıma göre sıra balıkların yemlerini ve kedilerin mamalarını vermekte. Bunları da hallettikten sonra kendime bir kahve yapıp Toby’i yürüyüşe çıkarıyorum. Sabah yürüyüşüne illa ki kedimiz Duman (çünkü gri renk) ve Beyaz (çünkü kuyruğunun ucunda beyazlık var) da mutlaka eşlik ediyor. Böylece sabah yürüyüşümüzü bir insan, bir köpek ve iki kedi şeklinde grupça yapıyoruz her sabah.
Bu arada yeri gelmişken, isim konusunda annemle babam çok yaratıcıdır. Bu Duman ve Beyaz’ın bir kardeşi var onun adı da Beşiktaş. Bilin bakalım niye? çünkü tüylerinin rengi siyah beyaz! Mesela bir dönem yakalayıp kısırlaştıramadığımız için her yıl doğum yapan bir kedimizi vardı bahçede baktığımız. Onun adı da “Anne Kedi” idi. Dedim size isim konusunda bizimkiler çok yaratıcıdır diye!
Neyse konuyu dağıttım… Toby’i de yürüttükten sonra, sabah görevlerimi tamamlamış oluyorum.
Tüm bunlar olurken de arka plandaki devinim ve dövünüm devam ediyor. Toby’nin maması yaşına uygun özel bir mama ve sadece onu yemesi gerekiyor ama bu konuda evdeki hayvanlar arasında manasız bir durum sözkonusu. Kediler Toby’nin mamasını, Toby Miço’nun mamasını, Miço ise kedilerin mamasını yemeye çalışıyor. Ortada da bir adet zavallı ben, bu manyakların yarattığı bu manasız trafiği kendimce idare etmeye çalışıyorum ama herkes bildiğini okumaya devam ediyor. Ben de “Oğlum onu yeme, kediler siz dışarı çıkın kendi mamanıza gidin, Miço sen niye kedilerin tüm mamasını yedin ya!” şeklinde söyleniyorum ve söylendiğimle de kalıyorum. Tam bir deliler cemiyeti!
Bir duş aldıktan sonra hızlıca hazırlanıyorum ve benim delileri geride bırakarak işe doğru yola çıkıyorum. Ta ki akşam eve dönüp benimkilerle “akşam sefası”na başlayana dek…
Annemler, Almanya’ya kardeşimi ziyarete gittiği için onlar dönene kadar günlük rutinim bu şekilde cereyan ediyor. Sabah sabah bir tempo ki sormayın gitsin… 4 ay öncesine kadar Londra’da yaşarken skinny lattemi alıp Notting Hill dolaylarında salınıyordum, şimdi de lastik çizmelerimi giyip tavuklar için ot doğrayıp yumurta topluyorum. Ne edeceksin işte, hayat..!
Şaka bir yana hiçbir şikayetim yok!
Limonlu keke gelecek olursam; şu sıralar Kıbrıs’ta narenciyenin tam zamanı. Limon, portakal, mandalina ağaçları meyvelerini yüklenmiş durumda. Kıbrıs’ta olmanın en sevdiğim yanlarından biri de kendi ağacından meyveni, kendi bahçenden sebzeni toplama şansına sahip olmak.
Tam mevsimi olduğu için de aklımda olan limonlu, portakallı tarifleri denemek istiyorum. Başlangıcı da bu limonlu kekle yapıyorum. Tüm bu koşuşturmaca arasında bir fırsat yaratıp bu keki yapıp fotoğraflarını çekiyorum.
Bu fotoğraflama kısmında da hayranlarım beni merakla izlemeye devam ediyor pek tabii. Sanırım evde ellerinde kalan tek insan ben olduğum için olsa gerek bir ilgi alakadır gidiyor…
Halihazırda yoğun bir limon tadı olan bu kek, fırından çıkar çıkmaz üzerine dökülen limon suyu ile bir seviye daha atlıyor ve bombastik bir limonlu kek oluyor.
Neyse ben burada size hoşçakal diyorum ve gidiyorum, malum meşgul bir insanım… Ama siz bence bu keki yapın, kek güzel…
Limonlu Kek
Tarif Gail’s Artisan Bakery Cookbook‘tan uyarlanmıştır.
Tarifte kullanılan bardak, yemek kaşığı ve çay kaşığı ölçüleri Amerikan ölçü sisteminde kullanılan cup, tablespoon ve teaspoon’un karşılığıdır.
Malzemeler
Kek için
- 5 yumurta
- 300 gr (1.5 su bardağı) beyaz şeker
- 85 gr süzme yoğurt
- 85 gr krema
- 50 ml limon suyu
- 3 limonun kabuğunun rendesi (ince taraf kullanılarak rendelenmiş)
- 230 gr (1 bardak artı 2/3 su bardağı) un
- 1 çay kaşığı tuz
- 2 çay kaşığı kabartma tozu
- 50 gr (1/2 su bardağı) öğütülmüş badem
- 150 gr tereyağ (eritilmiş olacak ama sıcak olmayacak)
Üzerine dökülecek limon suyu için
- 65 ml (1/4 su bardağı) limon suyu
- 75 gr (1/3 su bardağı) şeker
Yapılışı
- 24×10 cm boyutlarında dikdörtgen bir kek kalıbının içine yağlı kağıt serin
- Fırını 200 dereceye ayarlayın
- Limon kabuğu rendesi ile şekeri, şeker nemlenene kadar parmak uçlarınızla karıştırınız
- Yumurtalar ile şekerli karışımı çırpın
- İçine süzme yoğurdu, kremayı ve limon suyunu ekleyin
- Ayrı bir kaba unu, tuzu ve kabartma tozunu eleyip harmanlayın
- Unlu karışıma bademi ekleyin
- Daha sonra unlu karışımı yumurtalı karışıma ekleyip karıştırın
- Son olarak tereyağını da ekledikten sonra son bir kez daha çırpın
- Karışımı kek kalıbına dökün
- Kalıbı fırına verir vermez sıcaklığı 170 dereceye düşürün
- 30-40 dakika pişirin (kekik ortasına batırdığınız bıçak temiz çıkana ve kekin üstü hafif kahve rengi olana dek)
- Kek pişerken, limon şurubunu hazırlayın. Bunun için şeker ve limon suyunu orta ateşte şeker tamamen eriyene kadar hafifçe karıştırın. Hazır olunca bir köşede bekletin
- Kek pişince fırından alın, bir bıçakla üzerine 8-10 kez batırarak delikler açın
- Bir kaşık yardımıyla şurubu kekin üzerinde gezdirin. Aralarda zaman vererek kekik şurubu emmesini bekleyin
- Kek tamamen soğuyana kadar kalıpta bekletin
- Tamamen oda sıcaklığına gelince kalıptan çıkarıp servis edebilirsiniz