Elimde bir harita, yön duygumun bu kadar kötü olmasına bir kez daha sinir olarak gideceğim yeri bulmaya çalışıyorum. Zamanım dar, görülecek yer çok. Üzerimde ise birşeyleri kaçırmak istemeyişimin yarattığı stres! Bravo Esra tatilde de stres olmayı başardın! diyorum kendi kendime.
Hem aklımdakileri yapayım hem de tatilde olduğumu unutmadan kendimi telaşa kaptırmayım istiyorum.
Başardım mı peki? Evet!
Ruhumu daraltmadım, aceleye kapılmadım, çok yürüdüm, çok kayboldum ama Barselona’da çok güzel 3 gün geçirmeyi başardım.
Kısacık bir kaçamaktı. Barselona’ya gittim ama döndüm mü emin değilim!
Sanki hala Barselona sokaklarını hayran hayran dolanıyorum. Güleryüzlü Barselonalılara, en bir yerel halimle Hola! diyorum.
Tapas tabağındaki zeytinyağına ekmeğimi banıp, sangria mı içsem diye düşünüyorum.
Evlerin balkonları nasıl bu kadar güzel yahu diye aklımdan geçirirken her daim çamaşır asılı karşılıklı balkonların karmaşık ama güzel haline gülümseyerek bakıyorum.
Yürüyorum ama öyle böyle değil! çok yürüyorum.
Soluklanmak için bir cafe’de duruyorum. Cortado istiyorum garsondan. Barselona’ya özgü bu kahveyi içerken düşünüyorum; kahvesinden içkisine paellasından tapasına herşey mi bu kadar lezzetli olur kardeşim? Olmuş işte! Haliyle aklım yeniden yemeğe kayıyor! Akşama ne yesek diye düşünüyorum tok halimle!
Kalkıyorum yürümeye devam ediyorum. Yanımdan bisikletiyle güzel bir kız geçiyor, üzerinde tiril tiril beyaz bir elbise!
Sonra karşıma Gaudi’nin Casa Batllò’su çıkıyor, ağzım açık bir şekilde detaylara bakıp duruyorum ve Gaudi’nin kafası nasıl çalışıyormuş böyle be! diye düşünmeden edemiyorum.
Güneş tepemde ama sıcak katlanılmayacak gibi değil! Ancak hava nemli!
Sonra kaçınılmaz olarak dudaklarımdan o meşhur yaz cümlesi dökülüyor; “sıcak değil de nem çok nem!” Kahkaha attırıyor bana bu cümleyi kurmak! Ben bu şehire geldiğimden beri gülümsüyorum zaten! Güzel yemek bünyemde böyle bir tesir yapıyor galiba.
Önümden pazar arabasıyla bir teyze yürüyor. Üzerinde tek parça bir elbise. Eskiden anneannem çok giyerdi böyle tek parça elbiseler. Sıcak ülkelerin milli elbisesi! Canım anneannemi ve haliyle mevzu anneannem olunca çocukluğumu hatırlıyorum. Hoşuma gidiyor bu görüntü!
Sıklıkla karşıma balkonlarda asılı Katalan bayrağı çıkıyor. Şaşırıyorum!
Bir yerlerde, Katalanya’nın kurucusu Başkan Lluís Companys’in Franco rejimi döneminde öldürüldüğünde son sözlerinin “Visca Catalunya!'” (Yaşasın Katalunya!) olduğunu okuduğumu hatırlıyorum. Halkın pekçoğunun kendini İspanyol olarak tanımlamadığı ve geçtiğimiz yıl yapılan sembolik referandumla bağımsız Katalan devletine evet diyen toprakların başkentinde olduğum düşünülürse buna şaşırmamam gerekiyor biliyorum ama yine de şaşırıyorum!
Barri Gotik bölgesini ayrı, Sant Antoni ve El Raval’ı ayrı seviyorum ama gönlümü en çok El Born bölgesine kaptırıyorum. Barselona’da bütün yollar meşhur La Ramblas’a çıkıyor galiba diye düşünüyorum çünkü nasıl oluyorsa oluyor bir şekilde kendimi orada buluyorum. La Ramblas’ı pek sevemiyorum ama!
Barceloneta’da sahilde güneşin ve denizin tadını çıkaran insanlara bakıp bu kadar kısacık geldiğime yanıyorum. Bir dahaki sefer mutlaka daha uzun gelmeliyim diye kendime söz veriyorum.
Sabahın bir köründen akşama kadar dolaşıp durmaktan yoruluyorum haliyle! Ta ki akşam yemeğinde bölgeye özgü limonlu bira clara’yı ve sirkeli ançüezi deneyene kadar. Bir bira, bir ançüez insanın hayatın güzel olduğuna dair inancını tazeleyebilir mi? Tazeliyor işte!
Sonra bu geziye birlikte çıktığım Seçilciğim ile kadehlerimizi kaldırıyoruz sağlığımıza!
Hayat zor biliyorum! Ama kısa olduğunu da biliyorum. Şanslılardanız biz farkındayım.
Düşünüyorum sonra, sağlıklıysan ve hayatında birlikte kadeh kaldırabileceğin sevdiklerin varsa, hele ki mevsim yaz ve sen Barselona’daysan hayat güzel gerçekten de!